SENİ SENDEN ALAN TOPLUMDUR
Zaman zaman hayatınızda değiştirmek istediğiniz noktalar olur. Ruhunuz daralmıştır, kalıbınıza sığamaz hâle gelmişsinizdir, dar düşünceler içerisinde yitmeye başladığınızı fark etmişsinizdir, ruhunuz ve ferasetiniz genişledikçe sorgulamaya, öğrendiğiniz her şey karşısında olmaya, oldurmaya başlamışsınızdır. Belki sizi mutlu edecek ve kendinizi daha yararlı hissettirecek yeni bir iş keşfetmişsinizdir, âşık olmuşsunuzdur yahut sizi uyandıracak derecede sarsacak acılar yaşamışsınızdır...
Ama değişim öyle çabuk, öyle kolay, öyle anlaşılabilir ve ivedilikle kabul edilebilir bir kavram değildir!
Çünkü biz; toplum kuralları dışına çıkınca aforoz ediliriz. Toplum kabul etmez! "El âlem(toplum) ne der?" Düşüncesi yer bitirir bizi. Bu algı ve korku bizi yiyedursun biz de gerçekleştiremediğimiz her hayal, her istek ve her düşünce yüzünden kendi kendimizi tüketir, korkar, utanır ve sineriz...
Oysa ne istediğini bilmekle gerçek manada "insan" olduğunu kavramak birbiri ile doğru orantılıdır.
Kendi duygu ve düşünce sesleriniz ile yaşıyorsanız "İnsan", toplumun kalıplaşmış (aşağılık) duygu ve düşünce sesleri ile yaşıyorsanız robotsunuz...
Aşağılık tabirini kullandım çünkü her insan farklı bir dünya, farklı bir renk, farklı bir ruh, farklı bir koku ve farklı bir algıya sahiptir. Onu bir kalıp içine sokmaya çalışmak ve herkesle aynı şekilde davranmasını istemek ve herkesin yaptığı her şeyin doğru olduğu düşüncesini dayatmak çok aşağılık bir tutumdur.
Uzun süre kendimizi sorgulamamıza, kötü hissetmemize, içimize kapanmamıza sebep olan bu adaletsiz toplum kuralları hastalıklı bir gelişime, ölü doğumlara sebeptir oysa! Buna dur demeyi öğrenmemiz ve yeniden yeşermemiz, güzellikler içinde bir hayat peyda etmemiz gerekir!
Toplumu oluşturan bizleriz. Dolayısıyla toplum kuralları diyerek, bir nevide sürü psikolojisiyle içine hapsolduğumuz her şey bizim suçumuzdur!
Tüm bireylerin "Duygumla, düşüncemle, hayata bakış açımla, yanılgı ve yenilgilerimle, günahlarım ve sevaplarımla, yaşamak istediğim ve istemediğim her şeyle buyum ben!
Herkesin istediği gibi değil; Ruhumu ve kalbimi tatmin edebildiğim, vicdanımı köreltmediğim, kulaklarımı sağır, dilimi lâl etmediğim bir ölçüde giyineceğim bu hayatı." Diyebilmesi gerekir...
Sorgulamayan, her şeye evet veya her şeye hayır diyen bir toplum, baskı altında ruhlara ve dolayısıyla üstü örtük çirkinliklere, adaletsizliğe, ahlaksızlığa ve haksız cinayetlere gebedir. Ölü bir toplum ancak din tüccarlığı ve ahlak bekçiliği yapar, fakat asla ilerlemez ve güzelleşmez, iyileşmez.
Bu hastalık maskelerle dolaştırır lâkin güldürmez! Cehennem korkusundan yapılan ibadet Salih bir kalbe ulaştırmayacağı gibi, cennet arzusu ile sırf yapmış olmak için yapılan iyilikte taam vermez ve âhseniyette kazandırmaz insana.
İnsan her şeyden evvel iyi olması gerektiği için iyi olmalı ve karşılığında kendini bulmaktan, özgürlüğünü ve özgünlüğünü yakalamaktan başka bir beklenti içinde olmamalı. Olursa bu muhabbet değil, ticaret köprüleri kurdurur ve insanlığın ticareti ahlaksızlıktır, kötülüktür.
"İnsan dediğin yüreğiyle, inceliğiyle insan olmalı." Diyor Yaşar KEMÂL
"Toplum hastalıktır." Diyor Nietzsche
"Toplum sıradanlıktır." Diyor Locke
"Toplumdan uzaklaştıkça kendine yaklaşırsın."
Diyor Platon.
Ve yazının başlığının sahibi Tezer ÖZLÜ´ de diyor ki; " Seni senden alan toplumdur."
Toplumu biz oluşturuyoruz. Sağlam bir toplumun temeli ancak sorgulamak, düşünmek, korkularımızın üzerine yürümek ve en önemlisi herkesleşmeyi şiddetle red edip, kendimizi bulmakla mümkündür...
Toplum hastalıktır ve her hastalığın bir tedavisi vardır. Teslim olmayın...
FAZİLE AŞAR AYDINALP