Herkes için sevgimiz nefretimizden, merhametimiz gazabımızdan büyük olmalı bizim...
Gönül almasını da bilmeliyiz, yanlış yapınca özür dilemesini de. “Kul hakkı” dediğiniz şeyde “helallik” için “özür beyanı” gerekir. Bu kim olursa olsun. “Ben yaptım oldu” olmaz!...
Yüksek mevkilere talip olan çoksa, vay o makamı yönetenlerin haline...
Kimse o makama kolay kolay birinin gelemeyeceğini bilmesi gerekir...
Herkes kendini o makama layık görüyor ve talepkâr oluyorsa, demek ki, o makam laçkalaşmıştır...
Eğer birisini görevden almak konusunda sorun yaşıyorsanız, yine sorun var demektir. Makamına yapışan biri arkasındaki pislikten ve hesap sorulmasından ya da elde ettiği haksız menfaatten mahrum olmaktan, kurduğu tezgahın, çarkın çökmesinden korkuyor olabilir...
Namuslu adam, daha uygun biri geldiğinde biri söylemeden yerine o kişiyi teklif etme erdemini gösterebilmelidir...
Ya da bir görev değişikliği sözkonusu olduğunda kamu sorumluluğu gibi ağır bir vebalden kurtulmak adına bundan memnuniyet duyan kişi namuslu kişidir...
Zafer kişilerle mukayyed değildir...
Acele işe Şeytan karışır...
Geç kaldığınızda ise geçen zamanı geri getiremezsiniz. Zamanla kayıtlı fırsatlar zamanla birlikte geçer gider.
Bugün bizler Türkiye’de kamu ya da özel olsun, hem geç kalıyor ve geç kaldığımız için de acele ediyoruz. Onun içinde bir konuda iki yanlış yapıyoruz...
Merkezi hükümet, yerel yönetimler, dernekler, şirketler nereye bakarsanız bakın, vekaletle iş yapan bir sürü insan var...
Belirsizlik bir kambur gibi sırtlarına çökmüş...
Her yerde çok fazla personel var...
İşlerin yetişmemesi belki de bu personel çokluğundandır...
İşbilmezler baş olup, işi bilenlerin inisiyatif kullanmasına izin verilmeyince olacağı budur...
Kimse sorumluluk üstlenmek istemeyince hiçbir iş ilerlemez. Yukarıya akılsız birini getirirseniz, altında kendinden akıllı birini istemez...
İşte sistem o zaman kilitlenir...
Bilmem derdimi anlatabildim mi?...
“Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım”...
Saygılarımla...