Sorsanız herkes Âşık, herkes sevdiği için ölür hatta!
Oysa bu her şeyiyle eksik çağda en uzun süren aşklar, sözde büyük sevdalar en fazla üç beş ay veya üç beş yıl sürüyor.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü göze güzel görünen kişiyi önce yanımıza yakıştırıyoruz, sohbet etmekten, zaman geçirmekten de hoşlandıysak bunun adı hemen aşka hatta sevdaya dönüşüyor.
Maddi hazlarımızı, egolarımızı tatmin etmeyi aşk sanıyoruz çünkü.
Bir süre sonra bitiyor haz, heves, egolar da yerle bir olunca o yere göğe sığdırılamayan koca aşklar da yerle yeksan oluyor.
Yetmiyor yerle yeksan oluşu koca koca nefretler yaralar, açık seçik tehditler, hakaretler doğuruyor.
Duygu ölüyor, mahremiyet denilen, sevdanın en ince, en hassas noktası da kırılıyor.
Birbirini vefasızlıkla suçluyor sevda uğruna cefa çekmekten aciz yürekler.
"Gerçek aşkta ne fena vardır ne cefa" diyor Mevlana.
Vefa bekleyip, sevgiliden gelen veya gelecek olan her türlü kâhır ve ezâya cefa diyorsan sadece kendi nefsini seviyorsundur.
Oysa aşkta sen yoksun sadece o vardır.
Aşk sevgilinin ruhunda benliği yok etmek ve yokluk içinde var olmaktır, “o” olmaktır.
İnce bir dokunuşu vardır aşkın, ömürde bir kere dokunur ruha, ruhunu okşar insanın.
Evet dersin, evet!
Ben tanıyorum bu ruhu kalu bela´dan beri!
Belki kavuşur tamamlanırsın, belki de hep yarım kalırsın ama yine de vazgeçmezsin “o “olmaktan.
Aynadaki tebessüm odur, yanağından süzülen yaşta, gözündeki hüzünde, avucundaki dua da odur.
Aşk; kendi bedeninde onun ruhu ile gezmekle mümkün olur.
"Aşk utanma ve çekinmenin olduğu yede vardır" diyor Montaigne.
Gözlerini yerden kaldırıp ta sevgilinin gözlerine dikemediğin yerde, mahcup edan´da, hayâlı tebessümünde, ellerini dahi tutmaya çekindiğin yerdedir Aşk.
Şimdiki gibi seviyorum der demez maddi haz peşine düşen üç beş aylık ilişkilerde değildir yani.
Kırmaktan ürkmektir, dünya ve ahret saadetine sadece onunla talip olmaktır.
Şimdiki âşıkların dediği gibi de çivi çiviyi falan sökemez öyle.
Sadakat sadece bedenle de sınırlı değildir aşkta.
Bedeni yanında olmasa bile hep onun ruhu ile olmaktır.
Bulor´un değimiyle; "Aşk cennetin dilinden bize kalan tek andır"
Ruhunu aramaktan vazgeçmiş, kalbe dokunmak yerine tene dokunmayı seçmiş, bunun adına da aşk demiş herkese…