Hiç kuşkusuz herkes harika, eğitimli, bilgili ve parmakla gösterilen çocuklar yetiştirmek istiyor. Çocuklarını hayata; sosyolojik ve psikolojik her yönden hazırlamak istiyor ve bunun için çok emek veriyor. Buraya kadar bir sıkıntı yok zaten, sıkıntı ailelerin çocuklarına verdiği, daha doğrusu veremediği eğitimin yöntemi.

Toplumun büyük bir çoğunluğu çocuğunun doyumsuzluğundan, sorumsuzluğundan, kitap okumak istemiyor, ders çalışmak istemiyor olduğundan ve buna benzer şeylerden şikâyet edip duruyor. Fakat kimse dönüp kendine ; “Bu çocuk nasıl bu hale geldi? Ben nerede hata yaptım?” diye sormuyor.

Oysa “Biz alamadık o alsın, biz yapamadık o yapsın, biz yiyemedik giyemedik o yesin giysin, aman evladım yorulmasın, aman ağlamasın, aman kimseye hizmet etmesin!” diyerek, bazen döverek, bazen söverek, çocuğu bazen başkası ile kıyaslayarak yetiştirmeye çalıştık ve bu çocukları hatta bu mayası bozuk toplumu biz bu hale getirdik.

Onlara her şeyin fazlasını alarak seçeneklerini yani uyaranlarını arttırdık ve böylece kararsızlığa sürükledik, durağan bir şeye bakma yetisi olmadan yaşamaya başlamalarına sebep olduk. Durağan bir şeye bakamayan çocuk nasıl kitap okur, nasıl tefekkür eder, nasıl keşfeder hiç düşünmedik bile ve şikâyet ettik hep. Bu çocuklar yerinde duramıyor, onlara kitap okutmak, ders çalıştırmak, gözlerine bakarak konuşmak, hikâyeler anlatmak imkânsız! Ah zamane çocukları ah! öyle değil mi?

Varmış yokmuş, azmış çokmuş, yapabilir miyiz yapamaz mıyız dinlemedik ne istedilerse aldık, yaptık, verdik! ?Aman çocuğum ağlamasın, aman çocuğum eksik kalmasın, aman incinmesin! değil mi?

Peki, sonra ne oldu? Parmakla gösterilmesini istediğimiz o çocuklar; Sorumluluk bilinci gelişmemiş, değerli olanı değersizleştiren, bayağı şeylere sırf dikkat çekiyor yahut popülaritesi yüksek diye aşırı değer veren, istekleri yerine gelsin diye ağlayan, bağıran, kavga edip bunalıma giren, bizi de bunalıma sokan, ruhu aç çocuklar haline geldi.

Bırakın aman yavrum demeyi öğren yavrum! Demeyi öğrenin. Önemli olan çok şeye sahip olmak değil, sahip olduğun az şeyin kıymetini bilmek ve onu duygu ile emek ile daha da değerlendirmektir, ağlayabilirsin ama ağladın diye gerçekleşmez her istediğin, bir şeyi istiyorsan emek vermelisin, kendi sorumluluklarını yerine getirmelisin çünkü herkes kendinden ve çevresinden sorumludur, paylaşmalısın! Sevgiyi, emeği, güzelliği, bazen gözyaşını, bazen tebessümünü paylaşmalısın. Bir şeyi elde etmek istiyorsan onun için çalışmalı fakat elde edemezsen bile bunu kabul edip hayatının geri kalanına sarılmalısın, demeye başlayın.

Ağlar, üzülür diye her isteği yapılan çocuklar büyüdü, hayır cümlesini cevap olarak kabul etmeyen zorbalara dönüştü. Her ihtiyacı karşılanan ve sorumluluk verilmeyen çocuklar büyüdü, beceriksiz, sorumsuz, her şeyi başkalarından bekleyen mutsuz ve herkesi de mutsuz eden insanlar oldu. Paylaşmayı öğrenmeyen çocuklar büyüdü herkesin hakkını yiyen ve doymayan insanlar oldu. Kitap okumamış, müzik dinlememiş, hikâye anlatılmamış çocuklar büyüdü diplomalı cahil oldu.

Şimdi siz söyleyin, çocuklarımızın her istediği olsun mu? Bizim her istediğimiz oluyor mu? Değerli olanı değersizleştirecek kadar bayağı, kibirli, boş bir kütük gibi sadece yer tutan, kalabalık eden insanlar olsun mu?

Bırakın ağlasın, acı çeksin, sorumluluk alsın çocuklarınız. Acı çekmeyen, sorumluluk almayan, emek vermek için kendini zorlamayan insan boş insandır, gereksiz ve değersizdir!

Çocuk taze hamurdur, nasıl şekil verirseniz öyle pişer. Biraz tefekkür edip öyle yoğuralım o hamuru, zor olan her şeyin sonu güzelliktir unutmayalım olur mu?

FAZİLE AŞAR AYDINALP